En büyük aşkından ayrılmak, en sevdiğin dostundan uzak kalmak ve binlerce ayrılık çeşidinden kime daha çok koyduğu; ayrılığın kimi daha çok yorduğu hep bir muammadır. Gelin, şimdi gideni ve kalanı birbirinden bağımsız olarak ele alalım..
Bu durum dost ve arkadaşlıktan öte; aşk yönünden daha büyük bir değerlendirmeyi hakeder. Gideni iki yönden ele alacak olursak; birincisi, giden gitmek zorunda olduğu için gitmişse kabul edilebilir bir tarafı vardır ve aslında sadece böyle bir durumda bu olay gidene zordur. Gidenin gitme zorunluluğu kalana zarar vermemek amacıyla olduğu için kabul edilebilir bir tarafı vardır. Kalmanın bir yararı olmadığını anladığı için, kalmanın iki tarafa da zarar vereceğini bildiği için gitmiştir.
Bütün yaşanmışlıkları geride bırakıp o anıları aklından çıkaramamak, unutmaya çalıştıkça her seferinde tekrar hatırlamak, ne yapacağını bilmeden kapana sıkışmış gibi hayatında yeni bir sayfa açmaya cesaret edemeyerek adeta bitkisel hayattaymışcasına yaşamak gidenin en büyük imtihanıdır.
Sevdiği halde, onunla olmak istediği için ve en önemlisi deli gibi özleyeceğini bildiği halde gitmek en zorudur. Kalbinde arkada bıraktıklarının ağırlığı ile hayatına devam etmek; adeta bir mazoşist gibi, sanki bir Çin işkencesi çekercesine, altında ezildiği bu ağırlık ömrü boyunca gideni hep zorlar ve mutsuz eder.
Gitmek büyük bir cesaretin yansımasıdır. Gidenin gittiği yer her neresi olursa olsun, sevdiğinden uzak kalmak varış yerini önemsiz kılar. Velhasıl gidenin gitmesinin tek olumlu yanı, gitmesinin kalana faydalı olduğu durumlardır.
Kalana gelecek olursak; gidenin gitme sebebi ne olursa olsun kalan tarafından suçlanır. Çünkü gidenin yeterince mücadele etmediğini düşünür ve gitmeyi en son seçenek olarak görür.Gitmek kalan için her durumda yanlıştır, hainliktir, korkaklıktır…
Şöyle bir düşünün herşey tamam ama bir şey, en önemli şey, canınızı vereceğiniz herşeyden vazgeçtiğiniz uğruna öldüğunüz insan eksik. Kocaman bir boşluğun içinde kalmışcasına, bir tarafın adeta çürümüşde yere düşmüş gibi hiçbir şey düşünemeden öylece kalakalmak salak yapar adamı, sarhoş eder, beyninizi uyuşturur adeta.
Koca bir aşkı, mükemmel bir dostluğu/arkadaşlığı, verilen onca emeği basit bir hoşçakala sığdırıp, kalanı öylece dımdızlak bırakıp gitmek aradaki muhabbetin samimiyetsiz olduğunun göstergesidir.
Gidenin gittiğini kabullenmeye çalıştığı, korkunç kabuslarla uyandığı, onu düşünüp uykusuz kaldığı ve artık aşka ve sevgiye, dostluğa ve arkadaşlığa güveninin kalmadığı bir ömrü; yaşamak olarak adlandırıp bu şekilde hayatına devam etmek kalan için en büyük cezadır.
Galiba kalana daha zor bu durum, çünkü kalan; mutsuz olacaksam da onunla mutsuz olsaydım diye düşünerek onu hiçbir zaman unutamadan yaşayacak; tabi buna yaşamak denirse…